Law

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 44
  • Item
    NANOTEKNOLOJİ ÜRÜNLERİ ZARARLI MI ?
    (Bilim ve Teknoloji, 2012-12-21) YILMAZ TURGUT, Nükhet
    Teknolojilerin iki yüzü: Nanoteknoloji, iletişim teknolojisi ve biyoteknolojinin ardından, şimdilerde küresel gündemde olup bunun da çıkış noktasında yaşamı kolaylaştırma ve bireysel mutluluğu arttırma savı ve sağlanacak yararlara (nimetlere) odaklanma vardır. Hepsinde de madalyonun öbür yüzü olan riskler (külfetler) sonradan ele alınmaktadır. Somutlaştırılırsa, iletişim teknolojisinin “uzakları inanılmaz ölçüde yakınlaştıran” faydasının, baz istasyonlarının insan-çevre sağlığındaki risklerini gösteren, elektromanyetik kirlilik (EMK) pahasına olduğu çok geçmeden anlaşılmıştı ve sorun hâlâ gündemdedir. Biyoteknoloji kapsamında, dünya nüfusu için, açlığa çözüm ve gıda geleceğinin güvencesi olarak kucak açılan, genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO), insan-çevre sağlığındaki riskleri de yine çok geçmeden görülmüş olup sorun hâlâ gündemdedir. Aynı tablo bu kez nanoteknoloji bağlantılı riskleri gösteren nanokirlilik nedeniyle küresel gündemdedir. Buradaki riskleri diğerlerinden daha vahim kılan gerçek ise nanoürünlerin insan yaşamının çok yaygın alanlarında kullanıma sunulması ve yepyeni ve karmaşık riskler içermesidir.
  • Item
    BİTMEYEN OYUN…
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-04-05) HOŞ, Hasan Serdar
    Satranç oyunu yaklaşık olarak günümüzden 4000 yıl önce Mısır’da ortaya çıkmıştır. Yine Çin'de, Mezopotamya'da ve Anadolu'da o dönemden sonra yaygınlaşmış ve oynanmıştır. Ortadoğu ve çevresinde doğan satranç ne oldu da şimdi bu toprakların satranç tahtası olarak kullanıldığı ve üzerinde başka aktörler tarafından oynanan bir oyun haline geldi. Medeniyetin doğduğu bu coğrafyalarda şah olarak görülenlerin bu kadar çabuk devrilmeleri onların asıl piyonlar oldukları anlamına gelebilir mi? Gerçekten piyon şahlar halkın ayaklanmasıyla mı devriliyor yoksa asıl şah, piyon olarak mı o halkları kullanıyor? Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarındaki aktörler gerçekten mi değişiyor yoksa asıl aktörler maskelerinin ardından olayları izleyip mimiklerini mi gizliyor? Bu soruların cevapları şu an için belirsiz gibi görünebilir ama tarihsel süreç ve ilişkilere bakıldığında bu topraklardaki hakimiyetin halka teslim edilme(me)sinde yine en büyük rolü aynanın arkasındakiler oynayacak gibi görünmektedir.
  • Item
    AVRUPA BİRLİĞİNDE MALİ KRİZ VE BÜTÜNLEŞME
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-06-07) ÇAĞAN, Nami
    2008 Yılında ABD’de “mortgage” krizi ile başlayan küresel ekonomi krizi aşamalı ya da dereceli de olsa bütün ülkeleri etkilemektedir. Kriz , şimdi göründüğü şekliyle en çok Avrupa Birliğini , özellikle de euro bölgesini etkilemiştir.Krizin euro bölgesine yansıması , şimdiye kadar ortaya çıkmayan bazı özellikleri yapısında taşımaktadır. Küresel krizin özellikleri , ABD ve AB’de benzer olmakla birlikte çözüm açısından önemli farklılıkların ortaya çıkması söz konusu olmaktadır. Farklılık , büyük ölçüde ABD’nin federal devlet yapısı ile AB’nin ancak belli ölçüde ekonomik bütünleşmeyi gerçekleştirebilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
  • Item
    Ya hep ya hiç: Kadın-erkek eşitliği ve soyadı meselesi
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-06-14) SEVER, Çiğdem
    Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik gibi ilkeler bakımından en önemli tarihsel kırılma noktası olarak görülen Fransız devriminin eşitliğe ilişkin ilk maddesi günümüzdeki kadın erkek eşitliği sorununu da betimler nitelikte. Fransız devriminin ardından 1791’de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesinin yayınlanmasına götüren eşitlik sorunu günümüzde varlığını hala sürdürüyor. Bu yazıda bu sorunun bir parçası olarak Türkiye’de kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanamamalarına ilişkin Medeni kanunun 187. Maddesi ve bu maddeye ilişkin bazı yargı kararları ele alınacaktır.
  • Item
    ANONİM ŞİRKETLERDE PAY SAHİPLERİNİN ŞİRKETE BORÇLANMA YASAĞINA İLİŞKİN 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NUN 358’NCİ MADDESİNE AYKIRILIĞIN YAPTIRIMLARI
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-06-21) HIZIR, Serdar
    6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun/TTK) anonim ve limited şirketler hukuku açısından öngördüğü en önemli yeniliklerden biri, pay sahibinin (TTK m. 644/1-b hükmünde yapılan atıf dolayısıyla limited şirketler için ortağın) şirkete borçlanma yasağını düzenleyen TTK m. 358’dir. 6335 sayılı “Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (6335 Sayılı Kanun) ile değişikliğe uğrayarak mevcut halini alan düzenlemede, pay sahibinin ancak “vadesi gelmiş sermaye taahhüdünden doğan borçlarını ifa etmesi” ve “şirketin karı ile serbest yedek akçeleri toplamının şirketin geçmiş yıl zararlarını kapatacak düzeyde olması” şartıyla şirkete borçlanabileceği hükme bağlanmıştır. Şu halde şirkete borçlanmak, ancak bu iki şartın birlikte gerçekleşmesi şartıyla mümkündür.
  • Item
    “GEZİ PARKI” MUHALEFETİ VE ÇEVRECİ DEMOKRASİ
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-07-05) YILMAZ TURGUT, Nükhet
    Çoğulcu ve temsili demokrasi ‘halkın halk tarafından halk için yönetimi’ demek olan demokrasi kavramının günümüzdeki klasikleşmiş algılamasını yansıtmaktadır. Temsili yönetimin anlamı, doğrudan halk tarafından yönetimin gerçekleşmesinin -bazı istisnalar dışında- imkânsızlığı yüzünden, halkın kendi seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilmesidir. Tek adama tek oy ifadesiyle özetlenen seçme hakkı kullanılarak yapılan bu seçimlerin ortaya koyduğu ilk temel gerçek de halkın “asıl”, temsilcilerin ise “vekil” konumunda bulunduğu ve bunların halkın kendilerine verdiği “görevi” halkın menfaatine uygun şekilde yapmakla zorunlu olduklarıdır. Demokrasiye saygılı ülkelerde, yöneticilerin ve tüm vekillerin, değil hukuka aykırı davranma, halkın beklentilerini önemsememe halinde dahi özür dilemeleri ve istifa etmeleri şeklindeki demokrasi geleneği bu temel gerçekten kaynaklanır. Anayasamızdaki “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” hükmü de (md.80) aynı gerçeğin bir yansımasıdır.
  • Item
    ADALETİN SAĞLANMASINDA TUTUKLAMANIN YERİ
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-07-26) MERKİ, Duygu
    Günümüzde, kelimelerin sözlük anlamları değiştirilerek halkın belleğiyle oynanmaya çalışıldığı gibi kimi zaman da izlenen politikalar ve yapılan uygulamalar ile kelime ve kavramların anlamları yok edilerek hayatımızdan çıkarılmaktadır. Bu yöntem ile sözlükteki anlamını değiştirmeye hiç gerek kalmadan hak, hukuk ve adalet kavramlarının içinin boşaltıldığı ve insanların zihinlerinde bunların hiçbir manaya sahip olmayan harf dizileri haline getirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
  • Item
    #direngerçek!
    (Bilim ve Teknoloji, 2013-09-20) HOŞ, H. Serdar
    “Politika” Türk Dil Derneği’nin sözlüğünde “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı” olarak tanımlanmıştır. Sözlükten gerçek hayata uzanan patika yola adım attığımızda politikanın yani devlet yönetme sanatının nasıl şekillendiği ve bunu icra edenlerin nasıl bir üslup kullandıkları büyük önem taşımaktadır. Gördüğüm kadarıyla ülkemizde bu sanat zanaatle sınırlı kalıyor. İzlenen stratejinin (eğer bir strateji varsa) politik söyleme ne kadar yansıdığı ya da siyasilerimizin politik üslubunun ne derece sanatçı özeni taşıdığı tartışmalı. Acaba ülkemizdeki yöneticiler politika mı yapıyor yoksa başka bir şey mi? Bunun cevabını verirken çerçevenin dışında kalanlarla içinde kalanların bağını koparmadan bir tablo sunmak oldukça zordur.
  • Item
    KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
    (İz Dergisi, 2013-09-06) MÜFTÜOĞLU HOŞ, Zeynep
    Günümüzde devletin ekonomik ve sosyal hayattaki rolü oldukça artmış, idare, çok farklı alanlarda, geniş bir kitleye kamu hizmeti sunar duruma gelmiştir. Bu kadar geniş bir kitleye bu kadar çok alanda hizmet veren idare, bu hizmetleri sunarken zaman zaman hukuka aykırı uygulamalara da neden olabilmektedir. Hukuk devleti ilkesini benimseyen ülkelerde idarenin eylem ve işlemlerinin denetimi, olmazsa olmaz bir koşuldur. İdarenin eylemlerinin denetimi geleneksel uygulamalarda hukuka uygunluk denetimin ve yerindelik denetimi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukuka uygunluk denetimi, yargı organlarında yapılmakta ve idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun sağlanmasında mahkeme kararları en önemli ve etkili araçlar olarak işlev görmektedir. Yerindelik denetimi ise idarenin kendi iç denetimi ile, siyasal denetimle ve günümüzde önemi gittikçe artan kamuoyu denetimi ile yerine getirilmektedir. Ombudsmanlık kurumu bu denetim şekillerinin yanında ek bir denetim yolu olarak doğmuştur. İnsan haklarını sağlamanın temel sorumlusu ve ödevlisi olan devlettir. İdare, kamu düzenini sağlamak ve kamu hizmeti sunmak amacı ile bireyin yaşamına müdahale etmektedir. Ombudsmanlık kurumu, bu müdahalelerin insan haklarına uygun olmasını sağlamak için yapılan denetim yolları ile işbirliği içinde çalışacak bir mekanizma olarak öngörülmüştür.
  • Item
    Çevreyi Koruyucu Çok Taraflı Uluslararası Sözleşmelerin Özgünlüğü Ülkemizde de Dikkate Alınmalıdır
    (Bilim ve Teknoloji, 2014-04-13) YILMAZ TURGUT, Nükhet
    Özgünlük-Ortak Soruna Ortak Çözüm: Uluslararası-bölgesel-ulusal gelişmeler çevre koruma alanındaki özgünlüğü açıkça göstermiştir. Bu özgünlük kimi hallerde ve belli ölçüde insan hakları konusunu diğer alanlardan farklı ve özel kılan durumla örtüşmekte, bazı durumlarda ise bunun da ötesine geçmektedir. Özgünlük, temelde birbirine bağlı iki gerçekten kaynaklanır: Çevre sorunlarının evrensel niteliği nedeniyle olumsuz sonuçlardan hiçbir kişi ya da devletin kaçamayacağı ve bu sorunlarda, dereceleri farklı olmakla birlikte, herkesin payı olması. Bu gerçekler sorunun çözümü için ulusal, bölgesel ve evrensel adımların birlikte atılmasını zorunlu kılmıştır. Bunun somut anlamı, bütün devletler ve toplumlar için ortak bir ilgi ve menfaat alanı oluşturan bu konuda herkese yükümlülükler getirilmesinin ve herkesin bunlara uymasının kaçınılmazlığıdır. Ortak bir soruna getirilecek ortak çözümler yine herkesin menfaatine olacaktır. Çevreyi korumayı amaçlayan çok taraflı sözleşmeler (kısaca ÇS) de Birleşmiş Milletler düzeyinde veya bölgesel düzeylerde hazırlanmak suretiyle önemli sayıda ülkeyi ortak sorumluluğa kattığından bu özgünlüğü yansıtmaktadır. Uluslararası hukukta erga omnes (herkese yönelik) diye adlandırılan böyle durumlarda devletlerin yükümlülükleri de bir ya da birkaç devlete değil, uluslararası topluluğa yöneliktir. Bu şekilde erga omnes sayılan bazı konular zaman içinde ıus cogens (buyruk kural) haline de gelmiş olup, uluslararası hukukun baskın normu olmaları nedeniyle, bunlara aykırı andlaşma hükümleri geçersiz sayılmaktadır. Bu iki kavramın örtüştüğü insan haklarının tipik örnekleri kölelik, ırk ayırımcılığı, işkence, korsanlık ve soykırım yasağıdır. İşte aynı yönde evrensel bir gelişim çevrenin korunmasında da mevcuttur. Kaldı ki yaşanacak bir çevre kalmaması durumunda başta yaşam ve sağlık hakkı olmak üzere insan haklarının varlığından bahsedilemeyeceği gerçeği çevreyi korumanın önemini, bu gerçeği yansıtan somut durumlarda, insan haklarının önüne geçirmektedir.
  • Item
    ÇEVRE KANUNUNA EKLENEN ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ MUAFİYETİNE İLİŞKİN HÜKMÜN ANAYASAYA AYKIRILIĞI
    (Bilim ve Teknoloji, 2014-09-10) YILMAZ TURGUT, Nükhet
    Hüküm ve amacı: Çevre Kanununa (ÇK) Mayıs 2013’de şu geçici madde eklenmiştir : “23/6/1997 tarihinden önce kamu yatırım programına alınmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci başlamış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır”. Esasen muafiyete ilişkin bir hüküm 1993’deki ilk Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED) Yönetmeliğinde getirilmiş ve sonraları çıkarılan bütün ÇED yönetmeliklerinde de bazı içerik değişiklikleriyle ama yine 1993 tarihi esas alınarak yer almıştır. Hükümet bu kez, özellikle İstanbul’da üçüncü köprü gibi projeleri istediği şekilde yapabilmek için, bu hükmü doğrudan kanuna ekleyerek hukuken daha güvenceli hale getirmek istemiştir. Üstelik muafiyetteki zaman aralığını da önce, ÇK değişikliğinden bir ay kadar önce yaptığı yönetmelik değişikliğiyle artırmış, sonra aynı tarihi ÇK’na eklediği hükümde esas almıştır. Akabinde de aynı geçici hükmün “kanuni kapsam dışı projeler” başlıklı ayrı bir geçici madde olarak yer verildiği mevcut ÇED Yönetmeliği yayımlanmıştır (3 Ekim 2013). İşte kanuna, belli bir amaçla ve serüvenli bir şekilde eklenen bu olumsuz madde Anayasa Mahkemesi tarafından haklı olarak iptal edilmiştir. İptale ilişkin açıklama 3 Temmuz 2014’de yapılmış olmakla beraber henüz karar yayımlanmamış olduğundan gerekçede nelere dayanıldığı belli değildir. İptal kararının, ülkemizde henüz gerektiği gibi anlaşılmamış ve yerleşmemiş olan, çevre hukuku açısından geleceğe yönelik olarak yararlı sonuçlar yaratbilmesi gerekçenin içeriğinin iyi yazılmış olmasına bağlıdır.
  • Item
    HUKUK EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE BİR OLANAK OLARAK LİSANS ARAŞTIRMA PROJELERİ
    (İz Dergisi, 2014-10-10) ŞİMŞEK, Aslı
    Son dönemde hukuk eğitimi ve öğretimi üzerine başta akademi olmak üzere çeşitli mecralarda yoğun tartışmalar yürütülmekte, konu üzerine sempozyum, panel, konferans, çalıştay gibi akademik çalışmalar yapılmaktadır. Hukuk eğitimi ve öğretimi meseleleri her ne kadar birkaç yıldır popüler hale gelmiş gibi görünse de hukuk eğitimine ilişkin geçmişten beri süregelen sorunlar mevcuttur. Fakat son zamanlarda dikkatlerin bu noktaya çekilmesinin ana nedeni hukuk fakültelerinin kalabalık sınıfları dolayısıyla öğrencilerin akademisyenlerle birebir iletişime geçmekte zorluk çekmesi, derslerin genellikle konferans şeklinde işlenmesi dolayısıyla öğrencilerde hukuk öğreniminin birtakım mevzuatı ezberlemekten ibaret olduğu algısına yol açmasıdır. Bunları kısaca altyapısal sorunlar olarak ifade edebiliriz.
  • Item
    AVUKATLIK SINAVI
    (Bilim ve Teknoloji, 2014-12-10) HOŞ, Hasan Serdar
    Avukatlık sınavı tartışması ülkemizde 35- 40 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu tartışma kimi zaman ülke gündemini yoğun şekilde meşgul etmiş kimi zaman geri planda kalmıştır. Bu süre boyunca avukatlık mesleği ile ilgili mevzuatta defalarca değişiklik yapılmıştır. Avukatlık sınavı ile ilgili olarak ise üç defa yasal düzenleme yapılmış; bu düzenlemelerden ikisi yürürlüğe girmeden kaldırılmış ve diğeri hakkındaysa Anayasa Mahkemesi tarafından hukuka aykırı olduğu doğrultusunda görüş bildirilmiştir. Son olarak da Türkiye Barolar Birliği tarafından avukatlık sınavına dair bir yönetmelik hazırlanarak 17 Haziran 2014’te Resmi Gazetede yayımlanmış; fakat 10 Eylül 2014 TBMM genel kurulunda kabul edilen torba kanunla avukatlık sınavı kesin olarak (şimdilik) kaldırılmıştır.
  • Item
    EL YAZILI VASİYETNAME
    (Bilim ve Teknoloji, 2015-03-27) ÖZBEY, Serap
    Bir kişinin, son arzu ve isteklerine ilişkin olarak yapmış olduğu ve hüküm ve sonuçlarını kişinin ölümünden sonra doğuracak olan işlemlere hukuk düzeninde ölüme bağlı tasarruf denilmektedir1 . Öğretide ölüme bağlı tasarruflar, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar ve maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarruf düzenlerken uyması gerekli şekil kurallarını; maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflar ise, düzenlenen ölüme bağlı tasarrufun içeriğini oluşturan mirasbırakanın son arzularını ifade etmektedir2 . Türk Medeni Kanunu’nda sadece iki şekil tipi kabul edilmektedir. Bunlar, “vasiyetname” ve “miras sözleşmesi” dir.
  • Item
    KATKI ALACAĞI
    (Bilim ve Teknoloji, 2015-03-20) KILIÇOĞLU YILMAZ, Kumru
    Türk Medeni Kanunu’nun “Değer Artış Payı” başlığı altındaki 227. maddesinin 1. fıkrasında “Eşlerden biri, diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa; tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.” düzenlemesi yer almaktadır.
  • Item
    BEYİN GÖÇÜNDE VERGİ YÜKÜNÜN OLASI ETKİLERİ
    (İz Dergisi, 2015-02-01) MÜFTÜOĞLU, Zeynep
    Beyin göçü kısaca eğitim almış, uzmanlaşmış, nitelikli işgücünün araştırma yapmak, çalışmak, yaşamak gibi sebeplerle yetiştiği ülkeden başka bir ülkeye gitmesi olarak özetlenebilir. Beyin göçü iç ve dış olmak üzere iki koldan gerçekleşebilmektedir. Nitelikli işgücünün aynı ülke içinde yetiştiği şehirden bir başka şehre geçmesi olarak açıklayabileceğimiz iç göç, terk edilen şehir bakımından bir kayıp yaratsa da ülke bakımından çok olumsuz sonuçlar doğurmamaktadır. Fakat genellikle gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerden daha gelişmiş ülkelere doğru akan beyin göçü, yeni yerleşilen ülkeye hazır uzmanlaşmış bilgi birikimi getirmekte fakat terk edilen ülke için önemli kayıplar doğurmaktadır. Son yıllarda tersine göç çalışmaları ve programları yürütülmeye başlanmakla birlikte pek çok alan bakımından ülkemiz beyin göçü veren ülkeler kategorisindedir. Türkiye’den en çok ABD, Kanada, Almaya, Fransa gibi ülkelere göç verilmektedir. Bunlar genellikle mühendislik, tıp ve sosyal bilimler alanlarında okuyan ve çalışan kişilerden oluşmaktadır.
  • Item
    RESMİ NİKAHIN ÖNÜNE GEÇİLİRSE
    (Cumhuriyet Gazetesi, 2015-06-02) KILIÇOĞLU, Ahmet
    Anayasa Mahkemsi'nin çoğunlukla vremiş olduğu "imam nikahı" karaının mantığını anlamak, hukukla bağdaştırmak mümkün değildir. Medeni Kanun'dan önce yürürlükte olan İslam Hukuku'nda evlenme, devletin resmi memurlarının değil din adamlarının gerçekleştirdikleri bir işlem olarak öngörülmüştü. İmam tarafından gerçekleştirilen bu işleme imam nikahı adı verilmekteydi. Bu düzenlemede bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi mümkün idi.
  • Item
    Fikri Haklar ve Açık Erişim
    (İz Dergisi, 2015-11-03) ÖZBEY, Serap; KILIÇOĞLU YILMAZ, Kumru
    Yaratıcı gücün ortaya konularak yeniliklerin elde edilebilmesi ve yeni ürünlerin ortaya çıkarılmasının teşviki, ancak bu gücü ortaya çıkaranların korunmasıyla mümkündür. Bu nedenle, fikri hakların korunması gerekliliği ortaya çıkmış ve bu konuyla ilişkin özel bir düzenleme olan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’muz yürürlüğe girmiştir. Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanan bu kanun 1952 yılında yürürlüğe girmiş; çeşitli değişikliklerden sonra, güncel halini 2008 yılında almıştır. Peki bu kanunda yer alan “fikri hak” ve daha geniş olarak “fikri mülkiyet hakları” nelerdir?
  • Item
    “İKLİM DAVALARI”NIN ARDINDAKİ HUKUKÇU DESTEĞİ: Oslo İlkeleri
    (Bilim ve Teknoloji, 2015-12-11) YILMAZ TURGUT, Nükhet
    HUKUKÇULARIN ÇEVREYİ KORUMA GİRİŞİMLERİ: Dünyanın çeşitli yörelerinden hukukçular, değişik görev alanlarındaki konumlarıyla, yaklaşık elli yıldır çevreyi koruma mücadelesi vermektedir. Kuramsal düzeyin yanı sıra pratikte de yoğunlaşan bu çabaların odak noktası,“yerleşik hukuk anlayışını ve bunu yansıtan hukuki düzenlemeleri, çevrenin korunması yönünde işlevsel kılmak ve çevre korumaya uygun, gelenekseli sorgulayan, yepyeni kuralların kabulünü sağlamak” şeklinde özetlenebilir. Son yıllarda bu mücadele iklim değişikliği konusunda yoğunlaşmıştır. Bunun ana nedeni, başlangıçta pek önemsenmeyen bu sorunun hem “insan kaynaklı olduğunun” hem de önlem alınmazsa tüm canlı yaşamına yönelik “ciddi tehlikeler” yaratacağının bilim çevrelerince kabulüdür. Bu tür çabaların özellikle yine son yıllarda yoğunlaştığı boyutlardan birisi de “yargı organları aracılığıyla devletleri harekete geçirmektir”. Bunun nedeni de sorunun ciddiyetinin netleşmesine karşın, devletlerin buna uygun düzenleme ve uygulamaları, Yasama ve Yürütme düzeyinde yapmamalarıdır. İşte Oslo İlkeleri hukukçuların çabalarının yeni örneklerinden birisi olarak bu evrensel gerçekler temelinde hazırlanmış olup “iklim davaları” için de gerekli verileri sağlamaktadır.
  • Item
    AKADEMİSYENLERİN ÖZGÜRLÜKLERİ
    (Güncel Hukuk, 2017-06-09) SEVER, Çiğdem; Özenç, Berke
    Akademik özgürlük. AYM'nin ifadeleriyle "özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortam"da "gerçeği bulma" ve "yurttaki hareketleri izleyip eleştirme" amaçlarına yönelir.