Department of International Relations
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item ARCTIC POLICY of THE RUSSIAN FEDERATION(2021-11-14) AKKOYUN, Merve; GÜLSEVEN, AslıArctic, the northernmost point of the world, has always attracted attention from history to the present day. Arctic has been an important point in people's desire to explore, even in times when transportation and communication were very difficult. Nowadays, especially with the global warming, the melting of the glaciers has facilitated transportation to the region. With the discovery of gas, oil and other mineral reserves in the region, states that do not have a coast in the region as well as the states of the region want to benefit from Arctic as a world heritage. Russia as an important power in the region it does not want to lose his superiority in Arctic toward to other powers and therefore attaches importance to increasing his military and economic power in the region. In this study, the impact of Russia's economic policy in Arctic on its relations with other powers in the region will be examined on the basis of states, organizations and projects.Item RUSSIA’S POLICY TOWARDS IRAQ DURING THE YEARS OF THE SANCTIONS, AND THE RUSSIAN POSITION ON THE US WAR ON IRAQ IN 2003(2021-11-10) ASTEY, Milad Saeed Hasan; GÜLSEVEN, AslıThis thesis explores and analyses Russia's policy towards Iraq during the sanctions period that was imposed on Iraq during the 1990s, and the Russian position on the U.S. war on Iraq in 2003, which was an extension of Russia's policy towards Iraq during the 1990s. By relying on qualitative and analytical methods, the thesis explores the impact of the shift in Russian policy from ideology to a more pragmatic policy on its relations with countries in general and Iraq in particular. This transformation took place after the dissolution of the Soviet Union and the emergence of the Russian Federation with an exhausted economy that led it to pursue a policy based on self-interests in order to advance its economy. In the background, there had always been the constant rivalry with the U.S. government to attain more supremacy and power at the political and economic levels. Iraq, one of the most powerful and rich countries in the Middle East, represented an important factor in the equation as it had influenced and was influenced by the bilateral relation of USSR/Russia and USA.Item INTEGRATION OF BOSNIA AND HERZEGOVINA INTO THE EURO-ATLANTIC STRUCTURE(2021-11-10) YALMAN, Netice; GÜLSEVEN, AslıThe aim of this thesis was to identify why the process of integration of Bosnia and Herzegovina (BiH) into NATO and EU institutions has not progressed, and discuss the stages and challenges in this regard based on historical process analysis. In this study, the qualitative method was followed. Due to the fact that not enough dissertations were written on the Euro-Atlantic integration of BiH in the period after 2011, the dissertation was intended to contribute to the work in this area. In addition, BiH's EU and NATO membership process is already a current issue. First, a brief history of BiH, and the administrative and political structure formed by the Dayton Peace Agreement were examined in order to serve as the basis for the study. After that, integration theory was discussed in a limited context and the establishment and structure of NATO and the EU. BiH's accession to Euro-Atlantic institutions, the problems encountered, and the reforms and legal arrangements that have thus far been realized and expected from it were identified. Eventually, BiH's and will for Euro-Atlantic integration were examined. The subject of the thesis was a case to be considered, because BiH has the most complex administrative and political structure in the world and, due to the diversity of its ethnic structure, has a sufficient will to overcome the difficulties in the process of integration into Euro-Atlantic institutions and proves the applicability. Because the state construction and member state construction take place simultaneously in the country. BiH faces a number of challenges: complex administrative and political structure, dilemmas in this structure, in the absence of a common understanding among politicians about the future of the country, the international patronage regime, economics, discriminatory electoral system, some problems in the Constitution. It is estimated that the ethno-national policy, which was the basis for determining the structure of the country in the post-war period, will not succeed in a fragile country struggling for statehood and democratization. Within the framework of integration theory, Euro-Atlantic membership requires a new decision making mechanism. It is considered that this situation will play an important role in the functioning of the political structure of BiH, which has difficulties in decision- making. It is considered that NATO and the EU, instead of general approaches, should create effective-specific strategies that take into account the sensitivities of the country and more clearly demonstrate the will for integration, so that they can also have a positive impact on ensuring permanent stability in BiHItem ÇİN - AFRİKA İŞ BİRLİĞİ: AFRİKA’NIN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMASI İÇİN TEHDİT Mİ YOKSA FIRSAT MI?(2021-11-09) ERİŞ, Baran Cihat; YALVAÇ, FarukAfrika ülkeleri 1960’lı yıllarla birlikte kolonyal devletlerden bağımsızlıklarını kazanmaya başlamışlardır. Ancak o dönemden günümüze iç savaşlar, askeri darbeler, devlet otoritesi zayıflığı, ekonomik durgunluk ya da küçülme, altyapı yetersizliği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve yoksulluk gibi politik, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar yaşamış ve az gelişmişlik olgusunun merkezinde yer almışlardır. Afrika ülkelerinin yaşadıkları bu istikrarsızlıklar kıta vatandaşlarının yaşam kalitelerini olumsuz etkilediği gibi salgın hastalıkların yayılması, uluslararası terör ve suç unsurların kıtada yerleşip güçlenmesi ve kıta vatandaşlarının toplu göç hareketleri gibi küresel riskler de barındırmıştır. 21. yüzyılda küresel ekonomik bir güç haline gelen Çin ise 2000 yılında kıta ülkeleri ile Çin-Afrika İş Birliği Forumu (FOCAC) adı altında ekonomik, sosyal ve politik boyutları olan geniş kapsamlı bir iş birliğine başlamıştır. Otokratik yapısı ve ekonomiye devlet müdahalesi ile Batı ülkelerinden farklı bir kalkınma modeli izlemiş olan Çin’in FOCAC kapsamında Afrika ülkeleri ile iş birliğinin gittikçe yoğunlaşması ise, bu iş birliğinin Afrika ülkelerinin sürdürülebilir kalkınmaları nezdinde hem olumlu hem olumsuz yorumlara yol açmıştır. FOCAC kıtanın altyapı ihtiyaçlarını gidererek, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerini iyileştirerek ve iş olanakları yaratarak Afrika ülkelerinin modernleşmesine katkı sunmaktadır. Ancak, iç meşruiyeti tartışmalı liderlere kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda destek olması, iş birliklerinde ağırlıklı olarak kendi stratejilerini uygulaması ve iç işlere karışmama ve iş birliği için politik ya da ekonomik koşullar öne sürmeme prensipleri; ulusal kimliğini oluşturamamış, vatandaş-devlet sosyal mutabakatını tesis edememiş ve kalkınma politikaları oluşturup uygulama konusunda zayıf kalan Afrika ülkelerinin sürdürülebilir kalkınmalarına katkısı bakımından soru işaretlerini de doğurmaktadır.Item KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’NDEN KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NE TÜRK-KIBRIS POLİTİKASI(2021-11-09) BAŞDAĞ, Yusuf; DERSAN ORHAN, DuyguKıbrıs tarih boyunca birçok medeniyet ve devlet egemenliğinde bulunmuş ve uluslararası politikaya yön veren stratejik konuma sahip olmuştur. İngiltere’nin adaya sahip olmasından sonra Kıbrıs adasının temel unsurları olan Rum ve Türk toplumları arasında sorunlar yaşanmış ve bu sorunlar hala devam etmektedir. Bu çalışmanın konusu, 1974-1983 yılları arasında Kıbrıssorununun çözümüne yönelik yapılan toplumlar arası görüşmeler doğrultusunda Türk Kıbrıs politikasının incelenmesidir. Özellikle dönemin uluslararası alanda etkin devletlerinin Kıbrıs politikasının Türk politikasında nasıl belirleyici rol oynadığı değerlendirilmiştir. Türkiye ve Kıbrıs Türk yönetiminin Kıbrıs politikasından bir kesit alınarak KKTC’nin kuruluş nedenleri ortaya çıkarılmış ve genel değerlendirme yapılmıştır.Item AB VE TÜRKİYE’DEKİ DEĞİŞİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI: ERASMUS VE MEVLANA ÖRNEĞİ(2021-11-08) KALKAN, Gürkan; YILMAZ, GözdeUluslararası akademik değişim programlarının çeşitleri ve sayıları her geçen gün artmaktadır; fakat, literatürde değişim programları tek bir ünite olarak kabul edilmekte ve incelenmektedir. Bu tezde, AB’nin Erasmus+ ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uygulamaya koyduğu Mevlana Programları ele alıp karşılaştırılarak, bu programların genel açıdan birbirine benzer programlar olmalarına rağmen, aslında birbirlerinden amaçsal ve yöntemsel anlamda ciddi farklılıklara sahip oldukları gösterilmiştir. Bu farklılıkların sadece tesis edilen hibelerin miktarından çok daha ötede olduğu, kapsamları, başvuru şartları, finansal uygulamaları, katılımcıların özellikleri bakımından her birinde birtakım benzerliklerle beraber ciddi farklılıklar içerdiğidir. Bu tezde bu farklılıkların her iki programın geleceğini nasıl etkileyebileceği ve bu farklılıkların arkasında yatan sebepler tartışılmıştır.Item THE LEGITIMACY OF NATO’S 1999 INTERVENTION IN KOSOVO AND RUSSIA’S 2014 ANNEXATION OF CRIMEA: THE USE OF FORCE AND THE RIGHT TO SELF DETERMINATION(2021-11-08) CEYLAN, Selen; GÜLSEVEN, AslıAccording to the United Nations Convention, states are not allowed to apply military force to each other and to interfere in their internal affairs. NATO’s intervention in Kosovo in 1999 which has been shown as an example of humanitarian intervention led to some discussions in the international field. The independence of Kosovo by separating from Serbia, emerged without the UN Security Council decision but with the unilateral decisions of NATO, the USA and the EU but proved as legal by the Advisory Opinion written by the International Court of Justice. Intervention in Kosovo is closely related to humanitarian aims which gained importance after 1999. Although Russians opposed at first, Russia tried to justify its illegal occupation and annexation in terms of international law in the case of Crimea. Self-determination on the other hand has been complex. Deciding “who” the self is and under “which conditions” the concept of self-determination is valid has been the problem. Kosovar people declared their independence by using their right to self-determination. However, Crimean referendum was not appropriate with the international law. In this study, the legitimacy of both 1999 NATO intervention in Kosovo and 2014 Russian annexation of Crimea, how they illegally used force, and their path for their recent status are examined. The study explores both the similar and the different aspects of two cases, and it also studies the way the interventions are against the international law. It is understood that NATO in its intervention and Russia in its annexation ignored the international law. On the other hand, declaration of independence of Kosovo was legal whereas Crimea’s referendum to join Russia was not totally accepted as lawful. Russia tried to refer to the Kosovo case as a reference although it did not accept NATO’s action as legal in 1999. However, Russia's action to prove Crimea's annexation legal did not gain support in the international arena.Item ASYA EKSENİ STRATEJİSİ VE ABD’NİN ÇİN’E YÖNELİK ÇEVRELEME POLİTİKASI(2021-11-07) AYYILDIZ, Emine Elif; YILMAZ, GözdeĠkinci Dünya SavaĢı ardından meydana gelen çift kutuplu uluslararası sistemde Amerika BirleĢik Devletleri, hegemonyasını sürdürmek, çıkarlarını korumak ve güvenliğini sağlamak amacıyla Sovyetler Birliği‘nin yayılma eğilimine karĢı geliĢtirilen çevreleme politikası olarak adlandırılan stratejisiyle Sovyet tehdidini sınırlandırmak amacıyla birçok dıĢ politika aracı kullanmıĢtır. Sovyet tehdidi ardından 1990‘lar itibariyle Asya-Pasifik bölgesinde hızla yükselen Çin, 11 Eylül olayları, Irak ve Afganistan iĢgali ile artan savunma harcamaları dolayısıyla ekonomik kriz yaĢayan ABD tarafından yeni bir tehdit olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı, ABD‘nin Soğuk SavaĢ döneminde Sovyetler Birliği‘nin yayılmasını önlemek amacıyla uyguladığı çevreleme politikasına benzer bir Ģekilde 21. yüzyılda Asya Ekseni stratejisiyle yükselen Çin‘e karĢı yeni bir çevreleme politikasının uygulanmasını ve bunun detaylarını incelemektir.Item THE RISE OF TALIBAN IN AFGHANISTAN(2020-11-07) HABIBI, Sayed Eqbal; GÜREL, Şükrü SinaThe Taliban emerged as a revolutionary Jihadist group with an Islamic fundamentalist feature in 1994, establishing the Islamic Emirates of Afghanistan from 1996 to 2001, which was only recognized by Pakistan, Saudi Arabia, and the United Arab Emirates. Over time, they have played many different roles since their emergence after the Soviet-Afghan war beginning as the savior, purifiers of Afghanistan, which primarily the people believed that they actually brought justice and stability to the war-torn country, but as long as years passed, they shown their nasty side and started executing an extreme version of Islam which did not happen to be embraced by the people. Nevertheless, they continued to rule the country five years until they linked up with Al Qaeda and came under the influence of the Salafi sect of Islam, changing their way of practicing Islam and following an extreme version of Sharia Law. The Taliban's descent started when they denied surrendering Osama Bin Laden, the prime suspect of the 9/11 attacks; the United States and its allies in 2001 raided Afghanistan and removed the Taliban from the power, denouncing the Islamic Emirates of Taliban. After the defeat of the Taliban, the United States turned its attention to Iraq, which resulted to the reemergence of the Taliban who re-organized and reshaped as the neo-Taliban which have become an integral part of the Afghan insurgency that has continued till now, turning the country into the core center of the terrorism and insurgency which has been continued for the last 16 years. In contrast to their initial ideology and motivation, which was an Islamic government in Afghanistan, they claim that Afghanistan is an occupied country by the United States and its allies, they continue their fight until the full withdraw of foreign forces from Afghanistan.Item RUSSIAN-SYRIAN RELATIONS WITHIN THE CONTEXT OF THE SYRIAN CIVIL WAR AND ITS EFFECTS ON RUSSIAN-AMERICAN RIVALRY(2020-11-07) ABANOZ, Can; DERSAN ORHAN, DuyguThe Middle East region has suffering from certain disputes since the end of the WWI. Issues related with political, economic and military instabilities, in particular, have never been settled since then. Syria is one of the crucial and complex states of the Middle East. In this thesis, by using the qualitative research method, the questions arising from the historical and the current situation of the Syria are tried to be answered. Therefore, why Syria is important for Russia, what are the Russia’s interests in Syria, why Russia and the US are following different pathways over Syria, and why both parties’ rivalry has turned into Cold War 2.0 are the inquiries of the current study. Since independence from 1946, Syria has been through the deep domestic issues and uneasy international relations. Political rivalries on the domestic matters and historical hostility with Israel have been a great challenge in the Cold War period. Due to multi-ethnic and multi-sect structure of Syria and beginning from the Hafez Assad period, sectarian issues have emerged. Bashar Assad, as successor of his father, has been facing the similar troubles and issues. Rooted historical close ties with Soviet Union and Syria has continued with Soviet Union’s successor, Russian Federation. When Syrian Civil War has emerged, Russia has quickly responded in favor of the Assad Regime. At the same time, failure of US on the Middle East policies, particularly after 9/11, the terrorist activities in the Middle East region have emerged and spread to the rest of the world. Russia’s President Putin’s long-term objectives in the Middle East and Eastern Mediterranean region have become great rivalry between parties. Russia and US conflicts in becoming a power in Middle East region, the proxies participating in this rivalry and the endless domestic instabilities of Syria brought about a new situation. This situation is indicating a new Cold War and pronounced as “Cold War 2.0” between the parties in dominance.Item GÜNEY KORE KALKINMA MODELİ’NDE CHAEBOL VE KALKINMACI DEVLET POLİTİKASININ ROLÜ VE ÖNEMİ(2021-11-03) ÖZTÜRK, Duygu; ELİKÜÇÜK YILDIRIM, NilgünBu tezin amacı, Güney Kore'nin nasıl bugün dünyanın 11. büyük ekonomisine dönüştüğü sürecine dair Park Chung Hee hükümeti dönemindeki kalkınmacı devlet politikalarının etkisini ortaya koymaktır. Ayrıca devlet destekli büyük aile şirketleri olarak tanımlanan Chaebollerin Güney Kore’nin kalkınma planlarının uygulamasında üstlendiği rollerin ekonomik büyüme üzerinde etkisini incelemektir. 1910-1945 yılları arasında 35 yıl süren Japon sömürge döneminde Chaebollerin edindiği tecrübeler 1960’lardan itibaren Güney Kore’nin sanayileşme serüveninin temelini oluşturmuştur. 1950 – 1953 yılları arasında Kore’de yaşanan iç savaş sırasında ve sonrasında eski Japon işletmeleri devletleştirilmiştir. Devletleştirilen bu işletmelerin özelleştirilmesi Chaeboller’in gelişmesi için bir zemin oluşturmuştur. Bu dönemde ABD başta olmak üzere alınan dış yardımlar ise sanayinin gelişiminde önemli finans kaynakları olmuşlardır. Bu bağlamda, 1953-60’lı yıllar arasında Güney Kore’nin izlediği ithal ikameci politikalar ile gelişen Chaebollerin 1960’lı yılların sonunda ihracat odaklı büyümeyi nasıl sağladığı ortaya konulmuştur. 1961-1971 yılları arasında ise Park Chung Hee döneminde uygulanan kalkınmacı devlet politikaları ele alınmıştır. Bu dönemde bankaların kamulaştırıldığı, yerli ve yabancı sermayenin tekelleştirildiği ve uygulanan gömülü özerklik politikasıyla devletin rolü ve önemi ortaya konulmuştur. Park Chung Hee – Yushin Rejimi Dönemi’nde (1972-1981) Chaeboller’in devlet tarafından desteklenmesi ve doğru yönlendirilmeleri sonucunda hafif sanayi üretiminden ağır sanayi üretimine geçişi incelenmiştir. Bu tezde Güney Kore devletinin Japon işgal döneminde elde ettiği tecrübelerin ve iç savaş sonrası aldığı dış yardımların Park Chung Hee döneminde devlet-iş dünyası arasında başarılı bir şekilde kullanılması ile aynı dönemde uygulanan kalkınmacı devlet ve gömülü özerklik polikalarının neticesinde ekonomik büyümenin nasıl gerçekleştirildiği ortaya konulmuştur.Item A NEOLIBERAL ANALYSIS OF INTERNATIONAL COOPERATION WITH MULTINATIONAL SERVICE PROVIDERS: THE ROLE AND EFFECT OF THE COUNCIL OF EUROPE’S CONVENTION ON CYBERCRIME ON FIGHTING AGAINST TRANSBORDER CRIMES(2021-10-18) AKIN AKILLI, Fatma; ELİKÜÇÜK YILDIRIM, NilgünConvention on Cybercrime which has completely focused on fighting against cybercrimes with more parties compared to the other international initiatives has been prepared with the special contributions of several countries and expert groups and it is also going to celebrate its 20th anniversary in 2021. In addition to that, with the changing crime trends works of the Experts Group, which consists of representatives of stakeholders, it maintains its existence as an agreement that lives in periods. The history of internet crimes in other words cybercrimes dates back to the invention of the internet. The advantages of the virtual environment of the internet such as being able to anonym or can reaching out to any part of the world without any extra endeavor, have been misused by criminals. In addition, the delusion of criminals, like staying anonymous causes raising devastating effects of cybercrimes. Almost free unlimited and instant communication/interaction offered by multinational service providers to their users, combined with the anonymity advantage of individuals, leads to an increase in crimes on these platforms. The importance of digital evidence to prevent crime before it happens or finding the real actors after the crime occurred increases and this situation makes the countries dependent on each other. While for service providers, having a secure platform becomes important, for states, protecting their citizens, ensuring national security and preventing economic loss caused by online crimes become important. Also on the one hand, while the need of collecting electronic evidence obliges these companies and expert police units to work harmoniously, on the other hand, the political problems in the international arena cause a serious slowdown of investigations. Even in some instances, these problems cause rescission of the cases. In this context, the importance of international agreements concluded by a wide range of parties becomes important each passing day.Item ADDRESSING THE UNITED STATES-CHINA HEGEMONIC STRUGGLE FROM THE PERSPECTIVE OF THIRD WAVE HEGEMONY STUDIES(2021-10-17) TAMAM, Aybige; ELİKÜÇÜK YILDIRIM, NilgünConventional theories of hegemony, the most established ones being power transition theory and hegemonic stability theory, have their limitations and seem to fall short of explaining the contemporary developments in the international arena, particularly the United States-China hegemonic struggle in the field of economy in the context of this study. This paper uses a new theoretical framework, that is the Bourdieusian field-oriented approach to hegemony which belongs in the category of the newly emerging third wave hegemony studies, to explain the hegemonic struggle between the two countries in the field of economy with the Belt and Road Initiative and Asian Infrastructure and Investment Bank as case studies. The main argument of this study is that the AIIB is utilized primarily as economic capital, and potentially as cultural and symbolic capital; and the BRI is utilized primarily as economic capital, and potentially as cultural, geopolitical, military, and symbolic capital in the field of economy by China to compete with the US. As gathering different types of capitals amounts to having meta-capital, which implies the ability to arrange the exchange ratio among variants of capital and involves having the potential to shape a field and brings about hegemony ultimately, taking a close picture of China's current position in the hierarchical structure of the field of economy at the international level by using a qualitative analytical method is aimed with this study. The fact that China's power is not currently at a preeminent level in the field of economy at the international level and the difficulty of making a long-term projection of the future notwithstanding, the paper concludes that the power of China in the field of economy shows a continuous increase through utilization of the AIIB and BRI as versatile capitals and that China shows signs of having appetite for being the leading actor in the field by conforming to the principles of the existing international economic order to a substantial extent, although we see certain attempts by China to make minor modifications to it.Item ULUSLARARASI SİYASAL ÇATIŞMALARIN AŞILMASINDA EKONOMİK İLİŞKİLERİN ÖNEMİ: TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE KARŞILIKLI KARMAŞIK BAĞIMLILIK(2020-10-12) GASIMOVA, Sara; GÜLSEVEN, AslıTürkiye ve Rusya arasındaki siyasal ve ekonomik ilişkiler özellikle Soğuk Savaş sonrasında hız kazanmıştır. Bulundukları coğrafya bu iki ülkenin gerek siyasal gerekse ekonomik, ticari ve turizm alanında yoğun iş birlikleri kurmalarını teşvik etmiştir. Fakat 2015 yılında, Ortadoğu'daki gelişmelerin bir uzantısı olarak iki ülke arasında bir askeri siyasal gerilim yaşanmıştır. 2015 yılında Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesiyle ortaya çıkan siyasal krizin kısa sürede aşılmasında Soğuk Savaş döneminin bitiminden bu yana iki ülke arasında inşa edilen karşılıklı karmaşık bağımlılık etkili olmuştur. Bu da uluslararası siyasal çatışmaların aşılmasında ekonomik ilişkilerin önemini Türk Rus ilişkileri bağlamında teyit etmektedir.Item AFGHANISTAN AND CHINA RELATIONS AMID THE U.S. AND NATO PRESENCE IN AFGHANISTAN(2021-09-07) IBRAHIMKHIL, Mohammad Yousuf; ELİKÜÇÜK YILDIRIM, NilgünAfghanistan is located in a geostrategic belt between South Asia and Central Asia. Its strategic location attracts the neighbour countries and great powers. From a historical perspective, the region where Afghan people settle has experienced many struggles, wars and conflicts. Therefore, these have caused instability, insecurity, which had a negative impact on the region. Afghanistan has faced many foreign powers from the Soviets to the U.S. and NATO. China has a different position in this case. Afghanistan-China relations were established with diplomatic ties in 1955. Before 1955 due to the geographic, economic and strategic reasons Afghanistan and China did not have any official relations. Since starting of relations, the political transformations in both countries changed the path of countries policies and effect the relations. In particular the Western Development Strategy, the new approach of China regarding developing relations with neighbours, revitalizes the relations. In this context, this thesis will discuss the political, economic, trade, cultural and military Afghan-Sino relations in terms of post 9/11 period. Chinese policy towards Afghanistan with an emphasis on Peace and Reconciliation Program between Afghan government and Taliban focuses the normalization of Afghanistan. In addition, the thesis will assess how the relationships between Afghanistan and China have developed in the a few decades. It will claim reasons for China’s interests in Afghanistan as well its security concern in region. This paper will analyze the foreign policies of both countries and the role of different approaches in providing stability. Reviewing Chinese role as Afghanistan’s neighbour, strategic partner, in the aftermath of the withdrawal of NATO/ISAF troops from Afghanistan, the study will also address Chinese concerns and aims in the region and Afghanistan.Item ASKERİ DARBELER VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI(2011-07-27) DEMİRİZ, Merve; BAL, İdrisDış politika, ülkelerin maddi ve manevi çıkarları doğrultusunda uzun dönemli ve genel olarak belirlenir. Dış politikada uygulanan ilkeler ülkelerin uluslar arası sistemdeki yeri ve öneminin odak noktasıdır. Askeri darbeler ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha sık olmak üzere yüzyıllardır tüm dünyada görülen ordunun siyasi iradeye el koyması ve yönetimi ele geçirmesidir. Askeri darbe seçimle iş başına gelen sivil iradeyi ortadan kaldırır, bu durum demokrasiye büyük zarar verir. Türk dış politikası da genel ve uzun dönemli ilkelere göre belirlenmiş, dış politika uygulamaları tarihin belirli dönemlerinde askeri darbelerle durma noktasına gelmiştir. Türk siyasi tarihi askeri darbeleri Osmanlı Devleti’nden kötü bir miras olarak almış, demokrasi ilk olarak 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’yle sekteye uğratılmıştır. Bu darbenin gerekçesi, on yıl süresince yönetimi elinde bulunduran Demokrat Parti Hükümeti’nin otoriter yönetimine son verip, iç ve dış politikadaki yanlış uygulamalarını değiştirmektir. Cemal Gürsel önderliğindeki Milli Birlik Komitesi yönetimi ele almıştır. Demokrasi bu darbeden on bir yıl sonra demokrasi 12 Mart 1971 tarihinde Süleyman Demirel Hükümeti’ne verilen Muhtıra ile bir kez daha sekteye uğratılmıştır. Bu askeri müdahalede yönetim ordu tarafından tamamen ele alınmamış, mevcut sivil irade istifa zorlanmış ve ordu kendi isteği doğrultusunda bir hükümet kurdurmuştur. Türk demokrasi tarihine en büyük darbe ise 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi olmuştur. Org. Kenan Evren yönetimindeki Milli Güvenlik Konseyi yönetime el koymuş, üç yıl süresince ülke yönetiminden sorumlu olmuştur. Ordu tarafından gerçekleştirilen üç müdahale de demokrasiye büyük zarar vermiştir. Askeri darbe yönetimleri oy kaygısı taşımadıkları, konuyu bilmedikleri ve gayri meşru iktidarları meşrulaştırma amacından dolayı dış politikada esnek ve statükoya aykırı kararlar almaktan kaçınmamış, alınan kararlarla Türk dış politikası durma noktasına gelmiştir.Item ORTA DOĞU’DA İSLAMIN SİYASALLAŞMASI VE DEMOKRASİ(2010-07-27) OKUR, Ayşe Işıl; BAL, İdrisCoğrafi konumu ve siyasi kimliği ile Orta Doğu, tarih boyunca savaşların, çatışmaların, dinlerin, petrolün ve zenginliğin merkezi olmuştur. Bölge, jeopolitik ve jeostratejik öneminden dolayı güçlü ülkelerin yayılmacı politikalarına hedef olmuştur. Dünyada yaşanan değişmeler ve gelişmeler, bölgeyi etkisi altına almıştır. Orta Doğu, tarih içerisinde demokratikleşme için bazı fırsatlar elde etmiştir. Ancak bölgede varlığını sürdüren otoriter rejimler, yaşanan sosyo-ekonomik sıkıntılar bu fırsatların değerlendirilememesine neden olmuştur. Bölge ülkeleri yaşadıkları sorunlardan çoğu zaman güçlü devletleri sorumlu tutmuştur. Orta Doğu’da belirledikleri amaçlara ulaşmak isteyen kesimler, dini, ideolojik bir faktör olarak göstermişlerdir. Yaşanan kargaşalar, işgal altındaki toplumların isyanları, hem bölgede hem de uluslararası arenada ses getirmiştir. Bölgede yaşanan gerginlikleri lehine çevirmek isteyen gruplar, zaman içerisinde dini politize etmeye başlamıştır. Dinin çıkarlara göre yorumlanması, bu olgunun radikalleşmesine zemin hazırlamıştır.Item TÜRKİYE’NİN ORTA ASYA’ DAKİ TÜRK DEVLETLERİ POLİTİKASI ÜZERİNDEKİ RUS POLİTİKASININ ETKİSİ(2010-07-27) KILIÇBEYLEROĞLU, Buğra; BAŞAK, CengizOrta Asya tarihin başından beri Türk topluluklarının ana vatanı olma özelliğini korumuştur. Çeşitli zamanlarda belli devletlerin saldırısı ve hâkimiyetine geçmiştir. Bu tezde Türkiye'nin Orta Asya Türkleri ile olan ilişkileri dikkate alınacaktır. Türkiye kökenlerini Orta Asya‟dan almış bir devlettir. Tarih boyunca da kesintilere de maruz kaldıysa da ilişkilerini büyüklü küçüklü ölçülerde sürdürmeye devam etmektedir. Soğuk Savaş öncesi dönemlerde olsun soğuk savaş sırasında olsun ya da sonrasında ilişkiler duraksasa da kesilmemiştir. Tabi bu ilişkilerin seyrini etkileyen bir takım politikalardan da söz etmek mümkündür. Özellikle bölgede büyük devletlerin politik çekişmeleri yaşanmıştır. Rusya bölge üzerinde kültürel açıdan olsun, ekonomik açıdan olsun ya da askeri açıdan olsun hala başat etkisini korumaktadır. Rus politikalarına karşı duruşları değiştiren ya da belirleyen bölgesel aktörler kendileri için doğru olana en yakın siyaseti izlemeye çalışmıştır. Afganistan, Ġran, Suudi Arabistan ve Türkiye‟yi bu aktörler içinde saymak mümkündür. Rusya‟nın bu politikalar üzerindeki etmen olma faktörü çok kutuplu dönemde bir süper güç olmasının dışında en yakın geçmişte Orta Asya'da siyasi birliği sağlayan son devlet olmasından da kaynaklanmaktadır. Böylece bölge bu döneminde Rusya‟nın isteklerine göre şekillenmiş bir yapıya sahiptir. Rusya‟nın yakın dönem çıkarları içinde hala önemini koruyan Orta Asya hem Rusya‟nın güneyinde çok geniş sınırlarla komşu olmasıyla, enerji kaynakları açısından zenginliğiyle ve geçmişte yerleşmiş ve hala Orta Asya'da bulunan en kalabalık azınlık nüfusuyla bölgeyle olan ilişkilerini kesintisiz bir biçimde devam ettirmektedir. Bu durumlar da göz önünde bulundurulduğunda Rusya Türkiye'nin Orta Asya politikası üzerindeki belirleyici rolünü hala korumaktadır. Bu çalışmada bu etki üzerinde Türkiye‟nin konumu incelenmiştir.Item SOĞUK SAVAŞ SONRASI DEĞİŞEN KONJONKTÜRDE RUSYA FEDERASYONU – AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ VE TÜRKİYE’YE YANSIMALARI(2011-07-26) BOĞAZ, Serhan; TURHAN HURMİ, BaharRusya, Soğuk Savaşın ardından Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bir süre kaos içine girmiştir. Ancak daha sonra zengin enerji kaynaklarının da verdiği güçle ekonomisini yeniden toparlayarak dünyada söz sahibi olmuş ve Çin gibi ülkelerle ittiklar kurmuştur. Rusya böylece dünyada Amerika Birleşik Devletleri‟ne karşı çok kutupluluğu savunmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliğinin ise devamlı gelişen bir oluşum olarak Rusya Federasyonu ile yakın ilişkileri vardır. Özellikle AB‟nin enerji bağımlılığı nedeniyle bu ilişkilerde zaman zaman sorunlar yaşanmaktadır. Bu ilişkiler, hem Rusya ile aynı coğrafyada bulunan hem de yıllardır AB üyesi olmak için bekleyen Türkiye‟yi yakından ilgilendirmektedir.Item SADDAM HÜSEYİN VE BİN LADİN’İN ELE GEÇİRİLMESİNİN ULUSLARARASI KAMUOYUNA SUNUMUNUN HEGEMONYA KAVRAMI KAPSAMINDA KARŞILAŞTIRILMASI(2012-03-25) AVAL, Burhanettin Selçuk; GÜRSON, PoyrazDünya tarihinin en önemli günleri arasında yer 11 Eylül 2001, ABD’ye yeni bir dünya düzenini kurması hedefinde önemli bir katkı sağlamıştır. 11 Eylül olaylarıyla yeniden dizayn edilmek istenilen dünya düzeninde “Sovyet’’ korkusu yerini terörün soğuk ve ürkütücü yüzüne bırakmıştır. ABD’nin 43. başkanı olan ve 2001 seçimlerinde Clinton’ın döneminden hoşnutsuz olup, gelir kaybına uğrayan ve onun dönemindeki liberal aşırılıklardan rahatsızlık duyan orta sınıfın desteği ile Florida’da oy sayımı sırasında yaşanan karmaşanın ardından Yüksek Mahkeme’nin kararıyla ABD tarihindeki en tartışmalı ve şaibeli başkanlık seçimlerini kazanmayı başaran Bush, babası gibi realist çizgiden sapmadan askeri güce dayalı bir hâkimiyet peşinde koştu. Bu dönemde uluslararası ilişkiler yeniden şekillenmiş, tek kutuplu dünya düzeninde lideri George W. Bush ile tahakküme dayalı bir hegemonik dünya düzeni kurmaya çalışan ABD, dünya kamuoyunun tepkisi kazanırken, geçmişteki müttefiklerinin birçoğunun desteğini de yitirmiş, yüzlerce milyon insan tarafından da ‘’büyük düşman’’ olarak algılanmaya başlanmıştır. ABD kamuoyunda, Bush başkanlığındaki 8 yıllık dönemde ülkelerinin dünya genelindeki imajları ve terörle mücadele adı altında dünyayı yeniden şekillendirme çalışmalarının başarısızlığı ve mali faturalarının tepkisini seçimlerde göstermiş daha ılımlı dış politika yürüteceğini ifade eden Demokrat Barack Obama’yı iktidara getirmiştir. Başkan Obama, uluslararası uzlaşmaya önem veren barıştan yana, uzlaşmacı, demokratik değerlerin ön planda olduğu ABD imajı yaratmak isteyen bir lider profili çizmeyi hedeflemiş ve bu yönde çalışmalarını yürütmektedir. Bush sonrası iktidara gelen Obama ise özellikle Müslüman coğrafyalarda zirveye tırmanan ABD düşmanlığını ve ülkesinin olumsuz imajını azaltmak, tekrar yitirilen sempatiyi kazanmak için çeşitli yollar denerken, ‘’büyük düşman’’ ilan edilen terörizmle mücadeleyi de aksatmadan sürdürmektedir. Obama, Bush’un aksine ılımlı politikalarıyla rızaya dayalı bir hegemonya peşinden koşmaktadır. Her iki lider de medyayı en etkin şekilde kullanmış ve dünya kamuoyuna mesajlarını en etkin kitle iletişim araçlarıyla ulaştırmışlardır. ABD’nin gücü, bilinçli seçilen görseller kullanarak, sürekli tekrarlarla tüm dünyanın zihnine nakşedildi.