Department of Private Law

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 18 of 18
  • Item
    BEDENSEL BÜTÜNLÜĞÜN İHLALİ HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT MİKTARININ BELİRLENMESI
    (2020-11-04) YILDIRIM, Erman; İSTEMİ, Mehmet
    Manevi zarar, haksız fiil sonucu bir kişinin kişisel varlığında, şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade eder. Manevi zarara konu olan kişisel varlıklardan yaşamı, sağlığı ve bedensel bütünlüğü kişinin maddi kişisel varlıklarını oluşturmaktadır. Kişinin maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklarını ise şeref ve haysiyeti, ismi, resmi, sesi, özel alanı, özgürlükleri, iktisadi ve ekonomik varlıkları oluşturmaktadır. Gerek maddi kişisel varlıklara gerek ise maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklara saldırı sebebiyle kişilik hakkının ihlal edilmesi halinde ihlal sebebiyle oluşan manevi zararın, zarar veren ya da sorumlu olan kişi tarafından giderilmesi gerekmektedir. Kişinin bedensel bütünlüğü, fiziki bütünlük, ruhsal bütünlük ve sağlığından oluşmaktadır. Bedensel bütünlüğü oluşturan bu unsurlar, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık sebebiyle ihlal edildiği takdirde, oluşan manevi zararın TBK m. 56 uyarınca hâkim tarafından zarar gören lehine bir miktar para hükmedilerek giderilebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca zarar görende ağır bedensel zarar meydana gelmesi veya zarar görenin ölmesi halinde ise yakınlarına da manevi tazminat talep etme hakkı tanınmıştır. TBK m.56’daki düzenlemede hâkimin, manevi tazminat miktarının belirlenmesi aşamasında takdir yetkisini kullanırken somut olayın özelliklerini dikkate alacağı, TMK m.4’deki düzenlemede ise hâkiminin takdir yetkisini kullanırken hukuka ve hakkaniyete uygun karar vereceği belirtilmiştir. Bu düzenlemelerle birlikte Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurul kararlarıyla da manevi tazminat miktarının belirlenmesinde hâkimin göz önünde bulundurabileceği somut kriterler yaratılma yoluna gidilmiştir. Böylelikle hâkim, bedensel bütünlüğün ihlali halinde oluşan manevi zararın telafisi için somut olayın özelliklerine göre, belirlenen kriterler doğrultusunda zarar gören lehine manevi tazminata hükmetmektedir.
  • Item
    YANILANIN TAZMİNAT SORUMLULUĞU
    (2021-11-03) İŞÇİ, Meryem Feride; KILIÇOĞLU, Ahmet Mithat; KARAKAŞ , Fatma Tülay; KILIÇOĞLU YILMAZ, Kumru
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 35. maddesi yanılanın tazminat sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu kapsamda yanılanın tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için öncelikle yanılmanın esaslı olması gerekir. Zira yanılan Türk Borçlar Kanunu 30. maddesi gereğince esaslı yanılma nedeniyle sözleşmeyi iptal edebilir. Ancak yanılan sözleşmeyi iptal edebilme hakkını Türk Borçlar Kanunu’nun 34. maddesi gereğince dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanamamaktadır. Esaslı yanılma nedeniyle sözleşmenin iptal edilebilmesi kusur şartına bağlı değildir. Yanılan yanılmasında kusurlu olsa dahi sözleşmeyi iptal edebilir. Bu nedenle karşı tarafın sözleşmenin geçerli olarak kurulacağına olan haklı güveninin korunabilmesi için yanılanın tazminat sorumluluğu kanunda düzenlemiştir. Yanılanın tazminat sorumluluğu bir culpa in contrahendo sorumluluğu olup bu sorumluluk güven sorumluluğunun sözleşme öncesindeki görünümünü oluşturmaktadır. Yanılanın tazminat sorumluluğu bir kusur sorumluluğudur. Bu anlamda yanılanın tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için yanılanın yanılmasında kusurlu olması ve Türk Borçlar Kanunu 35. maddesinde belirtilen diğer şartların bulunması gerekir. Yanılanın tazminat sorumluluğunun kapsamında kural olarak menfi zarar bulunmakta olup istisnai olarak müspet zarar da tazmin edilebilmektedir. Yanılanın tazminat sorumluluğu, Türk Borçlar Kanunun ilgili hükümleri doğrultusunda sorumsuzluk anlaşmasıyla sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Yanılanın tazminat sorumluluğuna ilişkin hükümlerin Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen bazı kurumların hükümleriyle yarışması da mümkündür.
  • Item
    SORUMLULUK HUKUKUNDA ZOR DURUMDA KALMA
    (2021-10-18) ÖKSÜZ, Mustafa; KILIÇOĞLU, Ahmet Mithat
    818 sayılı Borçlar Kanunu’nda “zor durumda kalma” anlamında olmak üzere “müzayaka” kelimesi kullanılmıştır. Müzayakanın Türk Dil Kurumu sözlüğündeki kelime anlamı “sıkıntı, darlık, parasızlık”tır. Müzayaka hali bir hukuksal kurum olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21, 30/2 ve 44/2 maddelerinde yer almaktaydı. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kabulüyle dil yönünden yapılan arılaştırma neticesinde müzayaka kelimesinin karşılığı olarak TBK’nın 28 ve 38’inci maddelerinde “zor durumda kalma”, 52’nci maddede ise “yoksulluğa düşme” tabirleri kullanılmış ancak bu durum uygulamada bir değişiklik yaratmamıştır. Bu tez çalışmasında, TBK m.28’de yer alan aşırı yararlanmada, karşılıklı edimler arasındaki aşırı oransızlığın bir tarafın zor durumda kalmasından yararlanılarak gerçekleştirilmesi hali, TBK m.38/2’de yer alan bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı menfaat sağlanması hali ve TBK m.52/2’de yer alan, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek tazminat yükümlüsünün zarara, hafif kusuruyla sebebiyet vermesi ve hakkaniyetin de bunu gerektirmesi halinde tazminatta bir indirim sebebi olma durumu incelenmiştir. Bu çalışmada, sorumluluk hukukunda “müzayaka” haline bağlanan hüküm ve sonuçlar incelenmiştir. Ancak eBK’dan farklı olarak TBK’da müzayaka kavramına yer verilmediğinden “Sorumluluk Hukukunda Zor Durumda Kalma” başlığı tercih edilmiştir. “Zor Durumda Kalma” kavramı eBK’daki “Müzayaka” hali için kullanılmıştır.
  • Item
    KARŞILIKSIZ ÇEK VE ÇEKİN KARŞILIKSIZDIR İŞLEMİNE SEBEBİYET VERENLER HAKKINDA UYGULANACAK HUKUKİ VE CEZAİ YAPTIRIMLAR
    (2019-10-07) ALTÜNAY, Özgür Serhat; GÖLE, Osman Celal
    Çek; kanunlarda belirtilen şekil koşullarına tabi, belli bir miktar paranın ödenmesini konu alan, yalnızca bir banka üzerinden keşide edilebilen, ibrazında ödenen, havale niteliği taşıyan bir senettir. Çeklerin en temel özelliği, belirli bir miktar paranın ödenmesini üzerinde taşımasıdır. Çek, nakdin kaydi paraya dönüşmesi ve ilgili mali kuruluşlar bünyesinde toplanmasıyla ülke ekonomisine katkı sağlar. Bu ve birçok faydası sebebiyle çeklerin, tarih boyunca ortaya çıkışından itibaren çoğu kanun koyucu tarafından kullanımı teşvik edilmiştir. Çeke olan güvenin ve kullanımının artması, karşılıksızdır işlemine sebebiyet verme suçunun önüne geçilebilmesi için de birçok düzenleme yapılmıştır. Çalışmamızda; 09.08.2016 tarihli “6728 Sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile birlikte “6102 Türk Ticaret Kanunu” ve Çek Kanunu’nda meydana gelen değişiklikler ele alınmıştır.
  • Item
    SERMAYE PİYASASI HUKUKUNDA PAYA DAYALI KİTLE FONLAMASI
    (2021-09-09) İŞİNER, Nisa; ARKAN, Ali Sabih
    Kitle fonlaması, internet aracılığı ile girişimlere finansal kaynak sağlayan yeni ve modern bir finansal sistemdir. Bu teknoloji destekli modern finansman sistemi ile girişimler artık geleneksel finansal yöntemlerine bağlı olmadan hızlı ve kolay bir şekilde finanse edilebilecektir. Bu çalışma, bu yeni finansman sisteminin özelliklerini ve işleyişini açıklamayı ve hisse bazlı kitle fonlamasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesini ve değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Çalışmamız kapsamında öncelikle kitle fonlamasının ortaya çıkışı hakkında bilgiler verilmiş, sırasıyla tanımı, tarafları ve türleri hakkında açıklamalar yapılmış ve kitle fonlaması sürecinin işleyişinden bahsedilmiştir. Riskler, avantajlar ve dezavantajlar hakkında, diğer finansman yöntemleri ile karşılaştırma yapılarak, bu yeni finansal sistemin değerlendirmesi yapılmıştır. Sonrasında, ABD hukukunda ve AB hukukunda paya dayalı kitle fonlamasına ilişkin yasal düzenlemeler hakkında bilgiler verilmiştir. Son olarak, Türk Sermaye Piyasası Hukukunda paya dayalı kitle fonlaması hükümleri incelenmiş, gerektiğinde ABD hukuku ve AB hukuku düzenlemeleri ile karşılaştırmalar yapılmıştır.
  • Item
    MEDENİ USUL HUKUKU BAKIMINDAN NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ
    (2021-09-09) GÖZÜBENLİ, Esma; KULAKSIZ, Cengiz
    Nüfus kayıtları, kişilerin gerçek durumunu yansıtan, kişisel bilgilerinin yer aldığı resmi kayıtlardır. Yanlış anlaşılma, dikkatsizlik, yanılma gibi nedenlerle kişisel bilgiler, nüfus siciline yanlış kaydedilebilmektedir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda nüfus sicilinde yazan bilgiler ile gerçek bilgiler birbirine uymamaktadır. Resmi kayıtlar, kamu düzeni nedeniyle gerçekleri yansıtmak zorundadır. Bu nedenle nüfus kaydında yer alan basit imla yanlışlıkları (maddî hata) dışındaki yanlışlıkların düzeltilmesi için nüfus kaydının düzeltilmesi talep edilecektir. Mahkeme kararı olmadıkça nüfus kaydında düzeltme yapılamaz (NHK m. 35). Nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin esaslar, Nüfus Hizmetleri Kanunu m. 35 - 37 arasında düzenlenmiştir. Yargılamada uygulanacak usule ilişkin esaslar ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tâbidir. Kayıt düzeltme talepleri, genel anlamda, kişisel ve kamusal kayıt düzeltme talepleri olmak üzere ikili ayrıma tâbi tutulmuştur. Çalışma konumuz, Nüfus Hizmetleri Kanunu m. 35 - 37 ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen usulle düzeltilecek olan kişisel ve kamusal ad, doğum tarihi (yaş), doğum yeri kayıtlarında düzeltme taleplerinden oluşmaktadır.
  • Item
    MEDENİ USUL HUKUKU BAKIMINDAN HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
    (2021-09-07) ÇETİN, Zülal; KULAKSIZ, Cengiz
    Bu çalışmanın konusunu, “Medeni Usul Hukuku Bakımından Hekimin Hukuki Sorumluluğu” oluşturmaktadır. Hekimin hatalı tıbbi müdahalesi ve hekimin sorumluluğuna ilişkin maddi hukuk temelli kaynaklara pek çok kez rastlamak mümkündür. Ancak, hatalı tıbbi müdahaleden kaynaklanan zararın tazmini amacıyla açılacak olan bir tazminat davasında yaşanacak olası usuli problemler hakkında yapılan çalışmaların az olması, çalışma konumuzu belirlemede en önemli etken olmuştur. Hastanın, sağlığının iyiye gitmesi için maruz kaldığı tıbbi müdahale sonrasında zarar görme ihtimali vardır. Bu zararın tazmin edilmesi için ise hekime karşı dava açması gerekir. Çalışmamızda bu davanın açılmasından önce ve dava açıldıktan sonra karşılaşılacak muhtemel usuli problemlere ve bu problemlerin çözümü hakkında yapılan tartışmalara değinilmek istenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde tıp hukukuna ilişkin kavramlar ile, Türk Borçlar Kanuna göre hekimin sorumluluğunun kaynakları incelenmiştir. Sonraki bölümlerde ise, usul hukukuna ilişkin olmak üzere, yetki, görev, davanın türü, taraflar ve buna ilişkin tartışmalı noktalar, ispat ve ispata yönelik teori ve uygulamada getirilmeye çalışılan kolaylıklar ve alternatif uyuşmazlık çözüm yolları gibi konulara yer verilmiştir.
  • Item
    SERMAYE PİYASASI HUKUKUNDA PAYA DAYALI KİTLE FONLAMASI
    (2021-05-24) İŞİNER, Nisa; ARKAN, Sabih
    Kitle fonlaması, internet aracılığı ile girişimlere finansal kaynak sağlayan yeni ve modern bir finansal sistemdir. Bu teknoloji destekli modern finansman sistemi ile girişimler artık geleneksel finansal yöntemlerine bağlı olmadan hızlı ve kolay bir şekilde finanse edilebilecektir. Bu çalışma, bu yeni finansman sisteminin özelliklerini ve işleyişini açıklamayı ve hisse bazlı kitle fonlamasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesini ve değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Çalışmamız kapsamında öncelikle kitle fonlamasının ortaya çıkışı hakkında bilgiler verilmiş, sırasıyla tanımı, tarafları ve türleri hakkında açıklamalar yapılmış ve kitle fonlaması sürecinin işleyişinden bahsedilmiştir. Riskler, avantajlar ve dezavantajlar hakkında, diğer finansman yöntemleri ile karşılaştırma yapılarak, bu yeni finansal sistemin değerlendirmesi yapılmıştır. Sonrasında, ABD hukukunda ve AB hukukunda paya dayalı kitle fonlamasına ilişkin yasal düzenlemeler hakkında bilgiler verilmiştir. Son olarak, Türk Sermaye Piyasası Hukukunda paya dayalı kitle fonlaması hükümleri incelenmiş, gerektiğinde ABD hukuku ve AB hukuku düzenlemeleri ile karşılaştırmalar yapılmıştır.
  • Item
    MEDENİ HUKUKTA ZİNA
    (2020-08-06) KAYA, Berna Berfin
    4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 185. maddesi, eşler arasında kurulan geçerli bir evlilik birliği içerisinde sahip olunan hakları ve üstlenilen yükümlülükleri düzenlemektedir. Bu kapsamda evlilik birliğinin eşlere yüklediği en önemli yükümlülüklerden birisi de sadakat yükümlülüğüdür. Zina, sadakat yükümlülüğünün bir görünümü olan cinsel sadakati ihlal eden davranış niteliğinde olup, evlilik birliği devam ederken eşten başka bir kimseyle cinsel ilişki yaşanmasını ifade etmektedir. Günümüzde zina, ceza hukuku alanında suç olmaktan çıkarılmakla birlikte, medeni hukukun farklı alanlarında ayrı yaptırımlara tabi tutulmuştur. TMK’de özel ve mutlak bir boşanma sebebi olarak düzenlenen zina, ayrıca eşler yönünden tazminat ve nafaka sorumluluğuna yol açabilmektedir. Bununla birlikte kanun koyucu, mal rejiminin tasfiye edilmesine ilişkin hükümlerde zinayı dikkate alarak istisnai bir düzenleme yapma gereği duymuştur. Tüm bunların yanı sıra, koşulların oluşması hâlinde zina eyleminde bulunan kişi mirasçılıktan çıkarılma yaptırımıyla da karşılaşabilecektir.
  • Item
    İLAMLI İCRADA TAŞINMAZIN TAHLİYESİ VE TESLİMİ
    (2022-02-16) Esen, Oğuzhan; Kulaksız, Cengiz
    İlâmlı icrada taşınmazın tahliyesi ve teslimi, İcra ve İflas Kanunu’nda 26 ile 29. maddeler arasında düzenlenen bir hukuki kurumdur. Bu takip yolu ile alacaklı, mahkemeden almış olduğu, taşınmazın tahliyesi hakkında lehine bir hüküm içeren ilamı icra dairesine vererek takip talebinde bulunur. İcra dairesi takip talebini aldıktan sonra, ilamda adı geçen taşınmazın tahliyesini ve teslimini emreden bir icra emri düzenleyip bunu taşınmazı elinde tutan borçluya gönderir. Gönderilen icra emrinde borçlunun söz konusu taşınmazı yedi gün içinde tahliye ve teslim etmesi istenir. Borçlu kendisine verilen bu emri tutar ve taşınmazı yedi gün içerisinde tahliye ve teslim ederse ilamlı icra takibi son bulur. Borçlu yedi gün içerisinde taşınmazı tahliye ve teslim etmezse icra memuru tarafından taşınmazdan zorla çıkarılır. Yapılan bu çalışmada amaç, ilamlı icrada taşınmazın tahliyesi ve teslimi kurumunu tüm yönleriyle inceleyerek bu hukuki kurumun açıklanmasına ışık tutmak, aynı zamanda uygulamada ortaya çıkan ve hem alacaklı hem de borçlunun veya üçüncü kişilerin mağduriyetlerine yol açan bazı durumların üzerinde durularak, bu gibi durumların önüne geçilmesi için zorunlu hangi kanuni düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirlemektir.
  • Item
    EVLİLİĞİN GENEL HÜKÜMLERİNE UYGULANACAK HUKUKUN TAYİNİ
    (2022-02-16) DEMİR, Dost; ELÇİN, Doğa
    Çalışmamızın konusunu evliliğin genel hükümlerine uygulanacak hukukun tayini oluşturmaktadır. Günümüzde milletlerarası ilişkilerin yoğunlaşması ve özellikle ayrı ülkelere vatandaşlık bağı ile tâbi olan kişilerin birbirleriyle yaptıkları evliliklerin ciddi bir şekilde artış göstermesi nedeniyle, yabancılık unsuru içeren evliliğin genel hükümlerinden kaynaklı uyuşmazlıklarda uygulanacak hukukun tespiti büyük önem arz etmektedir. Konu, çalışmamızın ilk bölümünde maddî hukuk açısından ele alınmış ve evliliğin genel hükümleri kapsamında değerlendirilen hususlar, eski kanun-yeni kanun karşılaştırması da yapılarak inceleme altına alınmış, evlilik birliğinin kurulmasıyla birlikte eşlerin sahip olduğu karşılıklı hak ve yükümlülüklerin ihlâli veya evlilik birliğinin devamını tehlikeye düşürecek bir durumun varlığı hâlinde, eşlerin talep edebileceği tedbirler üzerinde durulmuştur. Çalışmamızın ikinci bölümü, evliliğin genel hükümlerine uygulanacak yetkili hukukun ne olacağı meselesi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikler de dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken, evliliğin genel hükümlerine uygulanacak hukuku düzenleme altına alan kanunlar ihtilâfı kuralının işleyişinde ortaya çıkabilecek sorunlar incelenmiş, Türk milletlerarası özel hukukunda evlenmenin genel hükümlerine uygulanacak hukuku gösteren bağlama noktaları ele alınmış ve son olarak ilgili kanunlar ihtilâfı kuralının uygulama alanında yer alan hususlar ile uygulama alanı dışında kalan hususlar tespit edilmiştir. Çalışmamızın sonuç kısmında ise, inceleme konularımız teker teker ele alınmış ve tartışmalı konular hakkında çözüm ve görüş önerilerimiz vurgulanmıştır.
  • Item
    ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI
    (2022-01-26) KILDIR, Gamze; KULAKSIZ, Cengiz
    Çalışmamızın konusunu “Ortaklığın Giderilmesi Davası” teşkil etmektedir. Ortaklığın giderilmesi davasına ilişkin açıklamaların daha net anlaşılabilmesi bağlamında öncelikle birlikte mülkiyet çeşitleri olan paylı mülkiyet ve elbirliği mülkiyeti çalışmanın birinci bölümünde kapsamlı şekilde ele alınmıştır. İkinci bölümde ise, “Ortaklığın Giderilmesi Türleri” başlığı altında kazai ve rızai paylaşma biçimleri, ortaklığın aynen paylaşma, kat mülkiyeti kurulması ve satış yoluyla giderilmesi, miras ortaklığının meydana gelişi ve elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi davası incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde, “Ortaklığın Giderilmesi Davası” usul hukuku anlamında incelenmiştir. Bu bağlamda davanın konusu, hukuki niteliği, dava taraflarının hukuki durumu, yargılama usulü ve yargılama giderleri ele alındıktan sonra, davada bekletici sorun yapılabilecek hususlar Yargıtay kararları ışığında detaylı şekilde incelenmiştir. Son olarak dördüncü bölümde ise, ortaklığın giderilmesi davasında verilen kararın infazı, ilamlı icraya dair müşterek hükümler ve Yargıtay kararları göz önünde bulundurularak incelenmiş, ardından mahkemece verilen ilama karşı başvurulabilecek kanun yolları açıklanarak çalışma sonuçlandırılmıştır.
  • Item
    ANONİM ŞİRKETİN HAKLI SEBEPLE FESHİ
    (2022-01-25) BAŞDEMİR, Osman Can; ARKAN, Sabih
    Anonim şirketin haklı sebeple feshi, Türk hukukunda ilk kez 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 531. maddesinde düzenlenmiştir. Azınlık pay sahipleri tarafından açılacak fesih davasında, haklı sebebin varlığı hâlinde, mahkeme, kendisine tanınan takdir yetkisi kapsamında, şirketin feshine veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir alternatif çözümlere hükmedebilecektir. TTK md. 531’in nihai amacı, haklı sebebin varlığı hâlinde, gerekli olduğu ölçüde azınlığın korunması ve bu suretle mümkün olduğu ölçüde şirket varlığının korunarak devamlılığının sağlanmasıdır. Maddenin kenar başlığında, her ne kadar “fesih” kelimesi yer alsa da, kanun koyucunun esas amacı, anonim şirketi ayakta tutmak ve şirket faaliyetlerini kesintiye uğratmamaktır. Anonim şirketi yaşatmak ana ilke olsa da, hâkim, şirketi temelinden değiştirecek ve başkalaştıracak müdahalelerde bulunamaz. Aksi takdirde, yaşatılan davalı anonim şirket değil, mahkemenin eliyle oluşturulan başka bir şirket olur. Mahkemenin fesih davasındaki görevi, şirketteki hastalığı teşhis ve tedavi etmektir. Tedavi için gerekli kararlar verilerek şirket sağlığına kavuşturulmalıdır. Ancak, mahkemeden beklenen, kadavrayı tekrar diriltmeye çalışması veya bunun yerine başka bir bedeni koyması değildir.
  • Item
    ÇEKİN ZİYAI VE İPTALİ
    (2022-01-25) AMBARKÜTÜK ALTÜNAY, Özge Burcu; GÖLE, OSMAN CELAL
    Çek, görüldüğünde ödenecek bir kıymetli evrak olup muhatap bankaya ibraz süreleri içerisinde ibraz edilirse karşılığının bulunması halinde ödenecektir. Ancak çekin hamilinin elinden hamilin rızası dışında çıkarak zayi olması durumu söz konusu olabilir. Zayi olma çekin, çalınması, kaybedilmesi şeklinde olabileceği gibi ibraz edilemez derece tahrip olması nedeniyle kullanılamayacak hale gelmesi şeklinde de olabilir. Bu gibi durumlarda çekin, muhatap bankaya meşru hamil dışında kişilerce ibraz edilerek, çekin karşılığının muhatap bankaca ödenmesi riski vardır. Zayi olan çekin meşru hamilinin, hakkını çek elinde bulunmadığı için ileri sürememesi hakkaniyetli olmayacağından, çekin ziyaı durumunda yapılması gerekenler ile ilgili yasal düzenlemelerin bulunması bir ihtiyaçtan ziyade zorunluluktur. Tez çalışmamızda çekin ziyaı kavramı, çekin ziyaı halinde önleyici tedbir alma hakkı, önleyici tedbir alma hakkına sahip kişiler açıklanıp, keşidecinin çekin ziyaı halindeki durumu değerlendirilmiştir. Bunun yanında zayi olan çekin kimin elinde bulunduğunun bilindiği durumlarda açılacak iade davası ve iade davasının niteliği ortaya konulmuştur. Son olarak ise zayi olan çekin kimin elinde bulunduğunun bilinmediği durumlarda mahkemeye yapılacak iptal başvurusunun niteliği, iptal başvurusunda bulunulabilecek durumlar ile sonuçları açıklanmıştır. Çekin iptalini talep edebilecek kişiler değerlendirilmiştir. Yine eski T.T.K.’da yer verilen ancak yeni T.T.K.’da yer verilmeyen 711/3.madde kapsamında keşidecinin muhatap bankaya başvurusu ile ödemenin yasaklanmasını sağladığı düzenlemeye, mevcut iptal hükümleri göz önünde bulundurularak yeni T.T.K.’da ne şekilde yer verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
  • Item
    ARABULUCULUK SÖZLEŞMESİ
    (2022-01-25) BORA, Özlem; Kılıçoğlu, Ahmet M.
    Sosyal devlet ilkesi gereği, hak arama özgürlüğünün iyileştirilmesi ve adalete hızlı erişim için mahkeme dışı çözüm yollarını geliştirmek amacıyla reformlar yapılmaya başlanmıştır. Söz konusu reformlardan birisi de alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının kullanım alanlarını genişletmektir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, en genel tanımıyla yargılama dışında kalan her çeşit uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak ifade edilebilir. Bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk ülkemizde ilk kez 7 Haziran 2012 tarihinde kabul edilmiş olan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUAK) ile yasalaşmış olup, son zamanlarda arabuluculuk mevzuatıyla ilgili birçok yenilik getirilmiştir. Mevzuatta meydana gelen değişiklikler nedeniyle sıkıntıların oluşması kaçınılmazdır. Arabuluculuk kurumunun toplumda daha iyi özümsenmesi ile yetkin ve etkin arabulucular sayesinde bir sistem oluşana kadar sıkıntılar gündemde kalacaktır. Yapılan bu çalışma ile amaçlanan, arabuluculuk kurumunun daha iyi anlaşılması amacıyla, arabuluculuk sözleşmesinin tüm yönleriyle incelenmesi ve uygulamada ortaya çıkan mağduriyetlerin önüne geçilmesi için hangi kanuni düzenlemelerin yapılması gerektiği konusunda fikir vermektir.
  • Item
    TİCARET YAPMAKTAN YASAKLANANLAR İLE BUNA BAĞLANAN HÜKÜM VE SONUÇLAR
    (2022-01-19) VARIŞ, Nazlı Can; Yongalık, Aynur
    Türk hukukunda ticaret, üretim, tüketim ve bu faaliyet arasında gelişen her türlü değişimi ifade eder. Ticaret yapmak ise bu süreçte rol almaktır. Bazı kişilerin Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan durumlardan biri nedeniyle; kişisel durumları, yaptıkları işin niteliği veya görev ve meslekleri dolayısıyla ya da haklarında çıkan bir yargı kararı neticesinde; ticaret yapmaları yasaklanmıştır. Bunun dışında bazı kişi veya işletmelerin bir ticari faaliyete girişebilmeleri için, resmi bir makamın ya da bir kişinin izninin gerektiği haller de mevcuttur. Bu izin veya onay alınmadan bu tür faaliyetlerle uğraşılması da yasaktır. Ticaret yapma yasakları Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde genel olarak belirtilmiştir. Maddenin, kanun sistematiğine bakıldığında, yalnız gerçek kişi tacirleri kapsadığı görülmektedir. Bu nedenle, 14. maddede yer alan ticaret yapma yasakları ve yasağa aykırı davranışların sonuçları hakkında tüzel kişiler dışarıda kalmaktadır. Gerçek kişi tacir ise bir ticari işletmeyi, kısmen bile olsa kendi adına işleten kişidir. Türk Ticaret Kanunu’nun büyük kısmına temel teşkil eden ticari işletme kavramı, Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinin de temelini oluşturmuştur. Bu madde, hakkındaki yasağa rağmen ticari işletme işleten kişiyi tacir saymış; ceza ve disiplin sorumluluklarını ise saklı tutmuştur. O hâlde hakkındaki yasağa rağmen ticari işletme işleten bir gerçek kişi tacir sayılarak, tacir olmanın tüm olumlu sonuçlarından faydalanabilecek ve olumsuz sonuçlarına katlanacaktır. Fakat yasağa aykırı davranış, koruduğu menfaate veya yöneldiği hakka göre, ilgili düzenlemelerde yer alan cezai ve idari sorumlulukları doğuracaktır. Bunun yanında ticari faaliyetler sonucu, vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi ile vergi sorumluluğu da meydana gelecektir. Gerçek kişinin tacir sayılması için ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmesi gerekli değildir. Ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmesi, tacir sıfatının kazanılması için yeterlidir. Fakat ticaret yapması yasak kişi, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiş ise bunun sonuçları da somut olaya göre farklılık gösterecektir.
  • Item
    İŞ İLİŞKİSİNDE İŞÇİNİN ÖZEL YAŞAMININ GİZLİLİĞİ
    (2022-01-19) Çankaya, Yiğitcan; Süzek, Sarper
    Özel yaşamın gizliliği, ortaya çıktığı ilk tarihten itibaren gelişen ve evrilen bir kavramdır. Öğreti ve yargı kararları tarafından bu kavramı açıklamaya ve sınırlarını belirlemeye yönelik birçok teori ortaya konulmuştur. Bu teoriler birbiri ile ilişkilidir ve birçok noktada kesişir. Özel yaşamın gizliliğine bir insan hakkı özelliğini veren ise uluslararası insan hakları belgelerinde ve anayasalarda düzenlenme biçimidir. Özel yaşamın gizliliği hakkı birçok uluslararası sözleşmede yerini almış olmanın yanı sıra, Türk hukukunda da Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin çeşitli hükümlerinde kurala bağlanmıştır. Bu hak, kural olarak hayatta olan gerçek kişilere aittir. Ad ve soyad, görüntü ve ses, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsel ilişkiler, aile yaşamı, onur ve saygınlık, kürtaj ve üremeye ilişkin haklar, etnik kimlik, konut, haberleşme ve kişisel veriler bu hakkın kapsamına girer. İşçinin özel yaşamın gizliliği hakkı, işverenin işçinin kişiliğini koruma ve gözetme borcuna dayanan bir haktır. Bu hakkın iş ilişkisinin kurulmasında aday işçiye sorular sorulması, biyolojik veya psikolojik testler uygulanması, aday işçi hakkında üçüncü kişilerden bilgi toplanması yollarıyla ihlali mümkündür. İş ilişkisinin devamında ise işçinin işyerinde izlenmesi, üstünün ve eşyasının aranması, yaşam tarzı ve davranışlarına müdahale edilmesi, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi ve cinsel yaşamına müdahale edilmesi ve ulaşılabilir olmama hakkının ihlal edilmesi, bu hakkın ihlaline vücut verir. İş ilişkisinin sona erdirilmesi de bir başka ihlal biçimidir. İş ilişkisinin kurulması esnasındaki ihlal, culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında değerlendirilir. İhlalin iş ilişkisinin devamında gerçekleşmesi hâlinde ise, kişilik haklarına saldırının hüküm ve sonuçları, işçi lehine haklı nedenle fesih, işverenin geçersiz veya haksız feshi ya da fesih hakkını kötüye kullanmasının hüküm ve sonuçları doğar.
  • Item
    AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUYLA KARŞILAŞTIRMALI OLARAK TÜRK HUKUKUNDA MİRAS DAVALARINDA MAHKEMELERİN MİLLETLERARASI YETKİSİ
    (2022-01-18) Yazıcı, Gülberk; ELÇİN, Doğa
    Çalışmamızın konusunu, miras davaları bakımından mahkemelerin milletlerarası yetkisi oluşturmaktadır. Günümüzde gelişerek kolaylaşan ulaşım, iletişim imkânları, dünyanın küreselleşmesi, göçlerin artması, farklı vatandaşlıklardan olanların evlenmesi ve benzeri gibi sebeplerle, kişilerin başka ülkelerde mal edinme, taşınmaza sahip olma, iş kurma, yatırım yapma eğilimleri artmaktadır. Bunun sonucunda, belki kişinin vatandaşlık bağı bakımından belki de terekenin birden fazla ülkeye yayılmış olmasından kaynaklı olarak, miras uyuşmazlıkları bakımından milletlerarası unsurun bulunduğu uyuşmazlık sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Milletlerarası miras uyuşmazlıklarıyla karşılaşan ülke mahkemeleri, bu uyuşmazlığa uygulanacak hukukun araştırılmasından evvel, uyuşmazlığı esastan çözmek için milletlerarası yetkiye sahip bulunup bulunmadığını, yine kendi ülke hukukunun milletlerarası usûl kurallarına göre değerlendirecektir. Çalışmamızın birinci bölümünde incelenen, 17 Ağustos 2015’te yürürlüğe giren AB Miras Tüzüğü, Tüzüğün uygulanmasını kabul eden üye devletler bakımından uygulanmakta olan ve miras davalarında milletlerarası yetkiye ilişkin olarak da düzenlemeler içeren bir mevzuattır. Tüzükte miras davaları bakımından miras bırakana tanınan, şartlara bağlanmış hukuk seçimi imkânı gibi mirasçılara da miras bırakanın hukuk seçimi yapmış olması hâlinde yetki anlaşması yapma imkânı tanınmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise, Türk hukuku açısından miras davalarında milletlerarası yetkiyi düzenleyen hüküm incelenmiş ve son olarak ise Miras Tüzüğünde getirilen düzenlemeler de dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmıştır.